top of page
Alemlere Rahmet Efendimizin Dünyaya Gelişi

 571 yılı Nisan ayının son günleriydi. Abdülmuttalib, bir torun bekliyordu. 20 Nisan pazartesi günüydü. Koşarak biri geldi. “Müjde! Müjde! Abdülmuttalib, bir torunun oldu.” dedi. Abdülmuttalib, kalbinin hızla çarptığını hissetti. Gözlerinden sevinç gözyaşları süzülüverdi. Hızlı adımlarla eve geldi. Eve girdiğinde minik torununun ağlama sesleri duyuluyordu. Onu kucağına aldı, yüreğini hüzünle karışık bir sevinç kapladı. Torununu öpüp koklarken oğlu Abdullah’ın kokusunu hissetti. Abdullah, Peygamberimizin babasıydı. Peygamberimizin doğumundan iki ay önce vefat etmişti. Abdülmuttalib, torununa “Muhammed” adını koydu. Sonra küçük torununu kucağına alıp Kâbe’ye götürdü. Kendisine bir torun verdiği için yüce Allah’a şükretti. Abdülmuttalib’in yeni doğan torununa Muhammed ismini verdiğini duyan Mekkeliler, “Ona niçin bu adı koydun?” diye sordular. O da, “Yerde insanlar, gökte melekler onu övsün diye koydum.” karşılığını verdi. Çünkü Muhammed “övülen kişi” demekti.

Beş yüz yetmiş bir Nisandı, Gelen en güzel insandı.

Dedesi öptü, kokladı, “Muhammed’dir” dedi adı.

Havası çok sıcak olan Mekke, bebeklerin sağlıklı büyümesi için uygun değildi. Bu yüzden Mekke’deki birçok aile, yeni doğan bebekleri Mekke dışındaki serin yaylalarda yaşayan sütannelere verirlerdi. Peygamberimizin annesi Âmine de bu geleneğe uyarak, çocuğunu bir süreliğine büyütecek bir sütanne buldu. Bu kadının adı “Halime” idi. Sütannesi Halime, Peygamberimizi çok sevmişti. Küçük Muhammed, sütannesinin yanında hızla büyüyordu. Süt kardeşleri Şeyma, Abdullah ve Üneyse de ona alışmıştı. Peygamberimiz, köy ortamında koşup oynuyor, koyun otlatıyor, günlerini neşe içinde geçiriyordu. Bu arada anadili olan Arapça’yı çok güzel konuşmayı da öğrenmişti. Halime ve kocası Haris ise, onun farklı bir çocuk olduğunu daha ilk günden hissetmişlerdi. Çünkü Peygamberimizin gelmesiyle evlerinin huzuru ve sofralarının bereketi artmıştı. Şefkatli ve iyi yürekli bir kadın olan Halime, Peygamberimize çok iyi bakıyordu. Ona en küçük bir zarar gelmemesi için dikkat ediyordu. Sevgili Peygamberimizi değerli bir emanet olarak görüyor, kendi çocuklarından ayırmıyordu. Peygamberimizin annesi Âmine, sık sık oğlunu ziyarete geliyordu. Onunla birlikte güzel vakit geçiriyordu. Adı güzel, kendi güzel Muhammed, beş yaşına gelmişti. Annesi ondan daha fazla ayrı kalmak istemiyordu. Biricik oğlunu alarak Mekke’ye getirdi. Peygamberimiz artık annesiyle birlikteydi.

Bir zaman sonra Âmine, oğlunu da yanına alarak akrabalarını ziyaret için Medine’ye gitti. Medine’de Peygamberimizin büyük dayıları vardı. Orada çok güzel zaman geçirdiler. Sonra Mekke’ye dönmek üzere yola koyuldular. Ebva köyüne geldiklerinde Peygamberimizin annesi Âmine hastalandı ve kısa bir süre sonra vefat etti. Vefat etmeden önce “dünyaya büyük ve hayırlı bir varlık bırakıyorum” demişti. Annesi vefat ettiğinde Peygamberimiz altı yaşındaydı. Bundan sonra ona dedesi Abdülmuttalib bakacaktı.

Dedesi Peygamberimize Kucak Açıyor

Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, Mekke’nin lideri olan dürüst, cesur ve iyiliksever bir insandı. Peygamberimiz, annesinin vefatından sonra dedesiyle birlikte yaşadı. İki yıl boyunca hep birlikteydiler. Mekke’de kuraklığın olduğu sene, dedesi onu yağmur duasına bile götürmüştü. Dedesi, Peygamberimiz olmadan yemeğe oturmaz, onu yanından hiç ayırmazdı. Bunun sebebi sorulduğunda ise, torunu Muhammed’e şefkatle bakarak onu çok sevdiğini söyler ve “İnanıyorum ki o, ileride çok büyük bir adam olacak.” derdi.

Peygamberimiz Amcasının Evinde Büyüyor

Peygamberimiz sekiz yaşındayken dedesi Abdülmuttalib vefat etti. Bunun üzerine amcası Ebu Talib, küçük Muhammed’i yanına aldı. Amcasını ve yengesi Fatıma’yı çok seven Peygamberimiz, çocukluktan gençliğe uzanan yıllarını onların yanında geçirdi. Gün oluyor ev işlerine yardım ediyor, gün oluyor hayvanları otlatıyordu.

Ebu Talib, iyi kalpli, güvenilir ve güzel ahlak sahibi bir tüccardı. Bir gün Peygamberimiz, amcasının konuşmalarından onun Şam’a ticaret için bir yolculuk yapacağını duydu. Bu yolculuk aylarca sürebilirdi. Amcasından ayrı kalmak istemiyordu. Onunla Şam’a gitmek istediğini söyledi. Amcası yolculuğun uzun ve yorucu olacağını, bir çocuk olarak onu götüremeyeceğini anlattı. Peygamberimiz, – Amca, sen gidersen ben kiminle kalacağım, dedi. Yeğeninin bu sözlerinden etkilenen Ebu Talib, – Peki, seni yanımda götüreceğim. Artık sen ve ben birbirimizden hiç ayrılmayacağız, dedi. Gerçekten de Ebu Talib, yeğenini yanından ayırmamış, ona yetimliğin acısını hissettirmemek için elinden geleni yapmıştı. Yengesi Fatıma, kendi çocuklarından önce Peygamberimizin karnını doyurur, onu asla incitmezdi. İşte Sevgili Peygamberimiz, bu merhamet yuvasında büyüyerek delikanlı olmuştu.

BİLİN BAKALIM?
Abdullah babasıydı,
İbrâhim’in duasıydı.
Annesidir Âmine,
Sütannesi Halime.

  • Black Facebook Icon
  • Black YouTube Icon
  • Black Google+ Icon
bottom of page